Hemşerim

 

İyi bak etrafına hemşerim... Gözünü dört aç. Kıyıda,köşede ve yaşamın yeşil dallarında takılı kalan sevinçleri; Hiçbir ideolojik saplantıya takılmadan izle.Yüzleşmekten korkma geçmişinle.Bir ekmeğe muhtaç olduğun günleri de,Har vurup harman savurduğun günleri de.Bir akşam yazlık sinemadan dönerken babanın sopa ile attığı dayağı da unutma..         

       Gözlerini yum hemşerim. Düşle beş yüzyıl öncesi Süphandağı’nı.  Git Süphandağı’na ve uyar Siyabend’i.De ki “Tu bı seré bavé xwe ke.Dest lı léxıstına xezalé berde”İlişmesin o çirkin geyiğe.Xecé’yi seviyorsa ilişmesin. Varsın gelecekte insanlar bilmesin Siyabend u Xece hikayesini.İlişmesin geyiğe.Bu şekilde bitmesin sevdaların en sanatsı olanı.

        Kendini, adını bile bilmediğin bir boşluğa bırak hemşerim. Kulaklarını tıka mor dağlarda yankılanan bomba seslerine. Güneşle birlikte pencerene dolan sıkıntılarına birkaç gün izin ver. Ama sakın uyuma... Uyutmalarına da izin verme.

        Kendinin içinden çık hemşerim. Ve bir müddet dışardan izle yaşamın kendisini. Sigaran tükense bile, bakışlarındaki hüznü dağıtma. Dağıtma izmaritleşse de duyguların, Ve gün ağardığında Kartavin’in ardında,sen gerçekleştirememiş olsan da hayallerini,yine de unutma şarkılarını. Küçük ve kısık tınılarla, dudaklarının ürkekliğinde gezinirken, Evdalé Zeynıké ‘nin stranları. Aslında yaşıyor olmanın ne güzel bir şans olduğunu düşün... Yaralanmış ve pas tutmuş sevdalarını, anıların o karanlık kapılarının ardında bırak. Ama,sakın onları unutma! Çünkü seni yarınlarda sen edecek olan, yine  de seni sen olmaktan çikaran o acılar olacaktır.Ha bir de, göz pınarlarını ardına kadar aç. Bakma “ağlama” dediklerine.Ağla…Kimseye aldırmadan ve ne dediklerine bakmadan içindeki nefreti kusarcasına ağla.Ve sakın içini tamamen boşaltmadan da vazgeçme. Hani “ağlamak ruhu yıkar” derler ya... Sen hiç kirli bırakma o tertemiz ruhunu.  Kirpiklerinde biriken o tuzlu ve kutsal suyla yıka içindeki insanı..

      Bilirim,düşlerin vardır senin... Bir de uykunun davetini reddeden akşamların. Gözlerin karanlığa alışmak istemediği sürece,sakın zorlama gözbebeklerini. Bir oda lambası aydınlığında, bir düşman gibi uyanık izle hayallerini. Üşürsen eğer, ve ısıtmazsa Zezé ninenin diktiği yün yorganın, o zaman,nice acımasız diktatörleri bile ısıtan Newrozu, bir bakire gelin edasıyla koynuna al. Ve ona bir bahar aşkıyla sarıl.Düşün ki yalnız geçen her gün,yeni bir sevdanın müjdecisi olarak turnalarla birlikte Sarısu Sazlığı’ndan Patnos’a seslenecektir....

       Bak hemşerim,vakit yine sabaha dayandı. İçeride sigara dumanıyla kirlenmiş bir sis... Ve, senin uykusuzluğunda bir kent mışıl,mışıl uyuyor. Bütün bir gün boyunca, seni girdabında döndüren bu karmaşa, bu boğuk şehir ve bu kana doymaz dünya şimdi nasıl da masum görünüyor değil mi?...

      Oysa bilirsin sen; bu suskunluğun gelip geçici olduğunu. Birazdan yine sabah olacak, yine puslanacak şehir. Senin uykusuzluğuna sebep olan hayallerden habersiz insanlar dolduracak yine kesme taşlarıyla döşenmiş kentin çaresiz sokaklarını.Biliyorum sen, onların neden senin düşündüklerini düşünmüyor diye kızacaksın. Kızma! Nedenini düşünmek için kocaman bir gece var önünde.Geceyi bekle.Ama sakın uyuma.Ve uyutmalarına da asla izin verme…

                      

                                                                  Seyfettin Esin