Turnalar

TURNALAR
      Aslında dağlar mordur.Bilir misin Kara Gözlü’m? Biraz da kahverengi.Ya da sadece ilkbaharda. Birazcık yeşil.
      Kana bulanmış yamaçlara, bembeyaz bulutlar yerine barut kokusuna karışmış ve bomba tozlarının kapladığı zirvelere dağ demeye dilim varmıyor artık.Buram buram kekik ve yarpuz kokmayan yamaçlara dağ denir mi hiç?
      Patnos’un çocuğuyum ben.Geldiğim yer kaf dağının arkası sanki. Kanım ayak uyduramıyor şimdi kasvetine Anadolu'nun. Hüzün kokusu alıyorum,buram buram kekik kokan memleketimin dağlarında uçuşan kartallardan. 
      Düşlerimdeki turnalar; Dünya barışının beyaz güvercinlerine inat, huzurla gezerlerdi Patnos ovasında bir zamanlar, Yaşar Kemal’in de gözünden kaçmayan 
      Artık içimi,temelli  terkettiklerini keşfetmiş bulunuyorum turnaların. Zaten çoktan, çağdaş resimden çıkarılıp atıldı sazlıklarda salınarak gezen turna figürleri. Sadece avcıların yalancı anılarında kaldı turnalar.O da pompalı tüfeklerinin ne harika çalıştığını anlatmak için. Şimdi tuvallerden siyah kargalar sarkıyor salkım saçak. Sebebini merak ettiğim sorunun cevabını Entelin biri açıklayıverdi keçi sakalını sıvazlayarak. 
     "Turnalar,artık ansiklopedilerde uçmaya alıştılar. Terk ettiler Patnos Ovası’nı.Ve onlar,artık nesli tükenmişliğin aday listesinde bir simgedir"  Ve asla resme giremezlermiş dedi kirlenmiş beyaz giysileri ile resam bozuntusu o entel. 
      Nasıl mantık ama! Tüm yaşamım boyunca,bu tür keskin ve zeka ürünü tanımlamalar yapabilmeye özenmişimdir hep. Oysa ki fazla zeki biri değilim. Bu yüzden içim sızlayarak Turnaları ansiklopedilerin tozlu sayfalarından çıkarıp Patnos ovasının herhangi bir köyünün çayırında yürütmeyi düşlüyorum hala! 
      Dağlarımın kokusu.Yamaçları,uçurumları… Moru.. Biraz da yeşili….Nerede şimdi ? 
      Hışırtısını dinleyemediğim Aladağ’daki onlarca derenin. Yüzümde serpintisi dolaşamadığında; Yarpuz kokulu rüzgarın ve  turnaların sesini duymadığımda; Kendimi sorgulamaya başlıyorum usuldan. Yaşam bu mu? Ya da başka bir deyişle;Bu yaşamak mı? diye. 
      Hem bilir misin ki turnaların sesi çok neşelidir aslında. Ağız dolusu seslenirler birbirlerine.Renkli tüylerine kafayı takmış avcıların pompalı tüfeklerinde kusan ölümden kaçabildikleri sürece.Sazlıklarda vıraklayarak kur yapma talihsizliğine uğramış bir kurbağayı paylaşmaya çağırırlar her zaman birbirlerini. Ve bu seslenişle bilirler ki her boyda kurbağa gövdesi icabet edecek bu çağrıya. Ve yine bilirler ki, büyük balık küçük balığı yutar. Ama seslenişleri donmaz dudaklarında.
      Şimdi kirli ve bencil insanların yaşadığı ve turnaları hiç tanımadığı pis bir kentteyim. Sevda, paslı bir tetiğin ucundaki parmak… Gez,göz,arpacık ve hedefin alt kenar orta noktasındaki ben. Yazgım bu değil aslında. Ya da olmamalı. Bana ait olmayan havalarda soluk almayı bilmiyorum. Ben Patnosun çocuğuyum ve Badişan’ın usta dalgıcıydım. Krekom köprüsünün dibinden az mı balık çıkardım dişlerimin arasından. Şimdi ise; yüreğimdeki sevda:Ovasında turna seslerinin yükselmediği bu kentte  makine homurtularına isyan bayrağı çekmiş durumda. Çok net olarak görüyorum ki; Sarısu sazlığında sarı çizmeleriyle suya girmiş adamlar var hala. Ellerinde; kirli soluk ışıklarıyla göz kırpan gemici fenerleri ve pompalı tüfekler, çığlıklar atıyorlar. 
     O Sarı çizmeli adamlar var ya Kara Gözlü’m.işte o adamlar…. Büyük balık küçük balığı yutar kuralını  bozdular.Şimdi, eğri büğrü gövdeleri ve kirli elleriyle pompalı tüfeklerinin namlularını soğutuyorlar.. Namluların utanmaktan kızarmış yüzü. Yarı bellerine kadar suya girmiş bu adamların hedeflerinde ise yeni turnaların neslini kurutmak var mallesef... 
      Sana, asla yanıtlamak zorunda olmadığın  bir soru. Tunalar da ağlar…. Bilir misin? 
                                                 Seyfettin Esin